Ana Sayfa
Hakkımda
Kitaplarım
Alternatif Eksenler
Harşit Çepnileri
Bahçecik Tarihi
Köşe Yazılarım
Şiirlerim
Tebliğ-Konferans
Haberler
Fotoğraf Galerisi
Ziyaretçi Defteri
İletişim
Her türlü sorunuzu buradan sorabilirsiniz.
HARŞİT HAVZASININ TARİHİ COĞRAFYASI
Harşit Havzasının Tarihi Coğrafyası
Harşit Tabiri
Harşit tabiri gerek anlam ve gerekse okunuş itibariyle farklılıklar arzeder. Arşiv belgelerinde genellikle Harşid ve Haşrid, halk ağzında ise Harşıt, Harşut, Harşit olarak kullanıla gelir. Kırzıoğlu, Kharşıt kelimesinin ilk Osmanlı vesikalarında Khaş-Rûd Çayı olarak geçtiğini tespit etmiştir (GGG/1990:69). Ortaçağ Hıristiyan kaynaklarında geçen Khas-rudh ya da Khus-Rudu gibi yazılımlardaki ilk hece okunuşu olan Kaş / Kas sesinin Divan-ı Lügat-i’t Türk’teki karşılığı susuzluğu gideren beyaz ya da siyah temiz taş anlamındadır ve Doğu Türkistan’daki Hotan şehrinin iki yanında akan Urung-Kaş Ögüz ile Kara-Kaş Ögüz derelerinin örneğindeki gibi isimlenmiş olabileceği düşünülmektedir (Age, 1990:77). Bu bakımdan ikinci hecedeki ‘Rûd’ sesinin de Farçada ‘nehir, ırmak’ (Ziya,1984:1027) anlamına geldiği de dikkate alınırsa Kaş-Rûd sözcüğü “Taş Nehri” gibi bir manaya bürünmektedir.
Buna mukabil çoğunluk yazarlar arasında terim olarak Farsça olduğu hususunda ittifak bulunan Harşit, kimine göre ‘Hurşit’ten gelmekte ve mana olarak “Güneşin en sıcak yeri” demektir (DİT/www.giresunili.net). Persler, Pont Satraplığı adını verdikleri 19. Eyaletin merkez şehri Trabzon için Hurşid Âbâd / Güneş Ülkesi tabirini de kullanmışlardır (Goloğlu, 2000:15). Başka bir rivayete göre ise ‘Har: diken, Şit: taş, çakıl’ demektir. Osmanlılar zamanında buralara “Dikenlik, taşlık - çakıllık” denildiği kabul edilir (D/www.dogankentonline.com). Birleşik bir kelime olarak bakıldığında farklı sözlüklerdeki manalar çok farklı yorumlara sebep olabilir. ‘Har’ hecesi Büyük Türkçe Sözlük’te ‘diken’ veya “eşek, hımar, merkep” anlamlarına gelirken (Doğan, 1996:461) Farsça - Türkçe Lûgat’ta “Har”, ‘eşek’ manasına geldiği gibi “Çay ve havuz diplerinde olan balçık” manasına da gelmektedir (Ziya, 1984:766). ‘Güneş’ anlamını ‘Hur’ sesine karşılık olarak veren Lügat (1984:768), asıl ikinci hecenin (şid) ‘Güneş, nur, aydınlık’ anlamına geldiğine (1984:1346) işaret eder. ‘Gitmekten mazi’ manasındaki ‘Şud’ sesi ise yakın anlam olarak verilebilir (1984:1296). Kamus-ı Türkî’de ‘Eşek, hımar, merkeb’ (Sami, 1989:575) olarak verilen ‘Har’ sözü aynı zamanda “Küçüğün kendisine yanaşan diğer bir küçüğe veya âdeme makam-ı tehdidde dişlerini göstererek eytdiği hırıltıyı taklid ve tasvir eder” şeklinde betimlenir (1989:575).
Yeni çıkarımlar bağlamında “Harşit” sözcüğünün bileşkesi olarak ‘Güneşin çay diplerinde olan balçığa vurması ve onu aydınlatması’ ya da ‘Irmak dibindeki balçığa vuran güneşin yakamoz oluşturması’ manaları üretilebilir. Harşit Havzasında başta Gümüşhane, Torul ve Kürtün coğrafyası için halk arasında söylenen ‘Eşek semerinin ters çevrilmiş hali’ meyanında da bilhassa ilk hecedeki “Har”ı ‘Hımar’ okuyarak; ‘Eşek semerine veya eşek semerinin ters çevrilmiş haline vuran güneş’ ya da ‘Eşek yürümüş (yoldan ırmağın ilerlemesi)’ manalarıyla da anlamlandırılabilir. Özet olarak ve akılda kalması babında Harşit kelimesine ‘Beyaz / Siyah taş nehri’ veyahut ‘Güneşin aydınlattığı balçık’ olarak mana verilebilir.
Harşit tabiri yerleşim yeri ismi olarak XV ve XVI. yüzyıl tahrir defterlerinde Kürtün’e bağlı köy, XIX. yüzyılda ise yine Kürtün’e bağlı nahiye olarak görünmektedir. Çoğu zaman Kürtün’le karıştırılan Harşit beldesi bazen Torul’a bazen de Tirebolu’ya bağlı bir nahiye olarak varlığını sürdürdükten sonra nihayet 1990’da ilçe merkezi haline getirilmiş adı da Doğankent olarak değiştirilmiştir. Harşit adı, Tirebolu İlçesi halkı tarafından bilhassa Tirebolu – Torul arasındaki Harşit Yolu’nun bitirilip bir an önce açılması için konuyu gündemde tutma amaçlı olarak değişik kuruluşlara isim olarak verilmiştir. Tirebolu’da 1948 yılında Harşit isimli bir gazete yayınlanmış, yeni açılan bir sinemaya Harşit ismi verilmiş, Harşit Yolu Derneği kurulmuş ve Giresun’daki Yeniyol Bonmarşesi Kitabevi’nin ismi Harşit Kitabevi olarak değiştirilmiştir (Yüksel, HVY/YT:2010). Günümüzde ağırlıklı olarak Doğankent İlçesinde rastladığımız Harşit kavramı aidiyeti ‘Harşıtlı’ şeklinde bir gıda ve nakliyat ticarethanesine ve ‘Harşıtlı Apartmanı’na isim olmuştur (Kişisel görüşme, 2010a). Ayrıca Gümüşhane Harşit Lisesi, Harşit Turizm, Harşıt Huzur Emlâk gibi kurum isimleri yanı sıra www.harsitvadisi.com ve http://harsithaber.com gibi isimlenen internet siteleri de bulunmaktadır.
Harşit Coğrafyası
160 kilometrelik uzunluğu ve 3 bin kilometrekarelik yağış alanı ile Doğu Karadeniz Bölümü’nün en önemli akarsularından biri olan Harşit Çayı, Gümüşhane’nin doğusundaki çevre dağlık alanlardan (Köse Dağı) beslenen kollarıyla yukarı çığırında yer yere genişleyen vadi tabanı düzlüklerindeki tarım arazilerinin sulanmasında önem taşımaktadır (İzbırak, 1984:97). Doğu Karadeniz dağları yönünde uzanan Harşit Çayı ve kolları tarafından derince yarılmış, dik ve derin yamaçlarıyla sarp görünüşlü (V - şekilli) bir sistem oluşturulmuştur. Harşit vadi çukurluğunun kuzeyinde Maçka ve Değirmendere ile subölümü teşkil eden ve yükseklikleri 2 bin metre üzerinde bulunan başlıca dağlar olarak Zigana, Kıstak, Horos ve Çakıroğlu yer almakta; güneyde ise Gümüşhane Dağlarının uzantıları görümündeki Çakıl ve Balaban gibi yükseltiler bulunmaktadır. Torul’un 1-2 km. kuzeyinden itibaren yatağı iyice daralan ve adeta bir boğaz şeklini alan vadisi içinde coşkun akışlı Harşit Çayı, Tirebolu’nun 10 km. doğusundan Karadeniz’e dökülmektedir (Nişancı, GGG/1990:245).
İklim ve yerşekilleri itibariyle Harşit Havzası üç ayrı yöre olarak incelenir. Yukarı Harşit Vadi Yöresi; kıyı ardı geçiş kuşağının karasal iklim şartlarında, yıllık ortalama 9-10 derecelik sıcaklığa sahip, senelik 350-400 mm. yağışlı, sıklıkla vadi tabanı düzlüklü özelliklerdedir. Aşağı Harşit Vadi Yöresi; kıyı kuşağının nemli-ılıman iklim şartlarında, yıllık ortalama 14-15 derece sıcaklığa sahip, senelik 1500-1700 mm. yağışlı, vadi tabanı alüvyal düzlüklü özelliklerdedir (Age, 1990:246-247). Yukarı ve Aşağı Harşit yörelerinin iklim, sıcaklık, yağış özelliklerinin geçiş alanı sayılan Orta Harşit Vadi Yöresi yerşekilleri itibariyle her iki yöreden de farklılıklar arzeder. Harşit Çayı, Torul yerleşim merkezi yakınlarında belirgin bir dirsekle ona uzanış doğrultusunda 30-35 km.lik bir mesafede yaklaşık 1.000 metrelik bir rakımdan Kürtün’ün batısında 500 metrenin altına inmekte; böylece belirgin bir eğime sahip bulunmaktadır (Nişancı, GGG/1990:246). Harşit Vadi çukurluğunda yağışlar önemli ölçüde azalmakta buna mukabil yaz kuraklığı etkili olmamaktadır. Çevre dağlara çıkıldıkça yağış miktarı hem artmakta hem de tip olarak kar şekline dönüşmesine rağmen vadi çukurluğunun korunmuş olması özelliği sebebiyle kış soğuklarının daha yüksekteki yöreler kadar etkin olmayacağı anlaşılmaktadır. Eğimli vadi yamaçlarından itibaren bitki örtüsünün gürlüğü dikkati çekmekte, 1500-2000 metreler arasında yer yer yoğun orman örtüsü bulunmaktadır. Doğu Karadeniz ve Giresun dağları arasında yakın çevresiyle birlikte aşınım yüzeyli yayla düzlükleri de bolcadır (Age, 1990:247-248).
Harşit Çayı, Kelkit Nehri’nin doğduğu Gümüşhane İlinin doğu sınırındaki Vavuk Dağlarından
[1]
Sifon Deresi adıyla doğar. Daha sonra kuzeyden Soyran ve Kermut derelerinin, güneyden Keçi Deresi’nin sularını toplayarak Gümüşhane Deresi adını alır. Gümüşhane Deresi, güneyden Mavregel Deresi’ni de alarak Gümüşhane İl Merkezi yakınına ulaşır. Yerleşme alanını doğu-batı istikametinde aşan Gümüşhane Deresi, Harşit Çayı adını alarak, dar ve derin boğazlara girip çıkarak Torul’a ulaşır. Harşit Çayı, Gümüşhane – Kürtün arasında sırasıyla kuzeyden Haşara ve Korum derelerini, güneyden İkisu ve Çit derelerini alır. Kürtün’den sonra Erikbeli Deresi’nin sularını da toplayan Harşit Çayı, kuzeydoğuda Gümüşhane il sınırlarını terk ederek Giresun il sınırlarına girer ve daha sonra Tirebolu – Görele arasında Karadeniz’e dökülür (Özey, GGG/1990:315-316).
Gümüşhane şehir olarak Harşit Vadisi boyunca 15 km. uzunluğunda, Erzurum – Trabzon karayolu aksına paralel bir şekilde kurulmuştur. İl merkezinin batısındaki Torul ve Kürtün ilçeleri de yerleşim düzenleri itibariyle il merkezine benzerlik gösterirler (Age, 1990:321-322). Bu alanlardaki köy yerleşmelerinin % 50’si 1500-2000 m. yükseltide yer alır. Sadece Gümüşhane ile Kürtün arasında ormaniçi veya orman bitişiği 80’i aşkın köy vardır. Buna mukabil tarım ve hayvancılıkla geçinen bu alandaki kişi başına tarım arazisi miktarı kişi başına en düşük oranlardan biri olan 4,4 dekara düşmektedir (Özey, GGG/1990:327-328). Gümüşhane-Torul-Kürtün-Doğankent-Tirebolu hattını izleyerek Giresun şehrinin 43 km. doğusundan Karadeniz’e dökülen, zor ve dağlık bir arazide oluşturduğu yerleşim havzasıyla Harşit Nehri, böylelikle Karadeniz sahil kesimini doğal bir yolla Erzurum – İran ticaretine bağlar. Doğusundaki ve Görele’ye dökülen Gökçeköy Çayı ile batısındaki ve Espiye’ye dökülen Karaovacık/Özlüce Çayı’nın arasındaki yer yer ovalık alandaki iki belde; Harşit’in doğusundaki Çanakçı ile batısındaki Güce de kültürel coğrafya açısından bu havzaya aittirler. Bu havza aynı zamanda yüzden fazla köy ve yüzden fazla yaylanın da işlek olduğu bir tarihî tecrübe havuzudur.
Harşit Havzasının Çepnilere Kadarki Kısa Tarihi
Yöreyle ilgili en eski bulguların ilk Tunç Çağı’na ait olduğu sanılmaktadır. MÖ 3 bin ile 2 bin arasındaki bu evreden (Hurriler)
[2]
kalan çanak - çömlek parçaları Harşit Havzasındaki ilk buluntular olarak göze çarpar (Uslu, GGG, 1990:143). MÖ 2 binde yöreyi Mezopotomya’da kurulu Asur Devleti ticaret kolonisi haline getirmiş ve yoğun bir şekilde maden çıkarma faaliyetine girişmiştir (Age, 1990:143). MÖ 1750’lerde Harşit yöresi Hitit İmparatorluğu’nun hâkimiyetine girmiştir. Hititler / Etiler düzenli olarak gümüş madeni çıkarmışlar ve yazı dâhil çeşitli alanlarda kullanmışlardır (Akagün, 1980:18). MÖ 1500’deki Hitit yazılı kaynaklarında yöre ‘Azzi - Hayaşa Ülkesi’ olarak adlandırılmış ve yöre halkına da Kaşkalar tabiri verilmiştir (Uslu, GGG/1990:142-143). MÖ 1200’lerde ise yöreye Urartu Devleti hâkim olmuş ve beş asır boyunca hüküm sürmüştür. Urartuların batı kanadında yer alan halkın bu yöreye göçmesi sonrasında bugüne kadar gelen Haldi
[3]
veya Halt
[4]
tabirleri yöre ve yöre halkına isim olarak kullanılagelmiştir (Akagün, 1980:19). MÖ 756 yılında Urartular, Trabzon’a ticari amaçlı koloni iskelesi kurmuşlar ve bölgedeki madenleri tüm Anadolu’ya tanıtmışlardır. MÖ 720’de Kafkaslar üzerinden gelen ve Türk asıllı olmaları kuvvetle muhtemel olan Kimmerler ile İskitler (Sakalar) bir yüzyıl boyunca bölgeye akınlar yapmışlardır (Uslu, GGG/1990:143). Bu dönemde etnik yapı etkilenmiş ve yöre halkı için Mosinek ve Makron tabirleri kullanılmaya başlanmıştır. Sonrasında, MÖ 560’da Urartu Devleti’ni yıkan Med İmparatorluğu bölgeye hâkim olmuş ve yine muhtemelen Türk asıllı savaşçı Khalipleri
[5]
buraya yerleştirerek maden işletmeye başlamıştır (Age, 1990:143-144). MÖ 550’de Pers Krallığı, Medlerin devamı olarak yöredeki hâkimiyeti devralmış ve bölge topraklarını 19. satraplık (vilâyet) olarak ilân etmiştir. İki asrı aşan bu devrede yine madenler işletilmiş, hatta yıllık vergi bile gümüş üzerinden alınmıştır (Age, 1990:144).
MÖ 334 yılında Makedonya’lı Büyük İskender, Perslileri üst üste iki kez yenerek onların Anadolu hâkimiyetine son vermiş ve kısa süreli de olsa yöreye hâkim oluştur (Akagün, 1980:20). MÖ 323’de İskender’in ölümü üzerine komutanlarından Selevkos bölgeye hâkim olmak istemişse de Perslerden Mitridat (Mihirdad) onu yenmiş ve iki buçuk asır sürecek olan yöresel Pontus Krallığı’nı
[6]
Harşit ve Kelkit Havzasında kurmuştur (MÖ 301 ya da 298). Bu dönemde dağlardaki birçok maden ocağı faal bir şekilde işletilmiş yaylalarda Romalılara karşı koruma / savunma amaçlı onlarca kale yapılmıştır. Kafkasya’daki Türk asıllı topluluklardan olan Lazlar da bu esnada batıya göç ederek Sürmene havalisine dek Karadeniz sahillerine yerleşmişlerdir (Goloğlu, 2000:16). MÖ 65’te Roma İmparatorluğu 20 yıllık bir mücadeleden sonra Pontus Krallığı’nı kendine bağlamayı başarmış ve 53 ilâ 20 yılları Part Devleti fasılası haricinde dört buçuk asırlık bir egemenlik kurmuştur (Akagün, 1980:21). Harşit yöresi, Milattan sonra 395 senesinde Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesinden sonra Doğu Roma (Bizans) hâkimiyetinde kalmış ve bu hâkimiyet ara ara kesintilere uğrasa da yüzlerce yıl sürmüştür. MS 530 yılında ise Bulgar Türklerinin Balkanlarda Bizans’a yenilen bir kısmı güvenlik amacıyla Doğu Karadeniz bölgesine yerleştirilmiştir (Albayrak, 2003:70).
Harşit Havzasının Müslümanlarla ilk teması 4 Halife’den ikincisi olan Hz. Ömer (634 - 644) döneminde sağlanmış, Erzurum ve Erzincan’ın İslam Orduları hâkimiyetine girmesiyle birlikte Kelkit – Harşit havalisinin de bu hâkimiyeti tanıması şeklinde olmuştur. Üçünü Halife Hz. Osman (646 - 656) devrinde bölgeye gönderilen İbni Mesleme komutasındaki İslam Ordusu havaliyi Bizans’tan geri almıştır. Hz. Ali (656 - 661) dönemindeki iç karışıklıklar esnasında Bizanslılarca geri alınan bölge, Emevîler devrinde Halife Abdülmelik (685 - 705) zamanında yeniden Müslümanların eline geçmiştir. Lâkin 10 yıl geçmeden Bizans yörede tekrar hâkimiyeti sağlamıştır (Uslu, GGG/1990:145). Abbasî Halifesi Memun (813 - 833) döneminde yöre için Bizans’la vergi anlaşması yapılmış fakat bir yüzyıl boyunca Abbasî – Bizans çekişmesi sürmüştür.
Harşit Havzası, daha sonra Abbasîler ile Bizans arasında başta IX. yüzyıl olmak üzere uzun süren çatışmalara ve el değiştirmelere sahne oldu. Bizans’ın gücünün önce Emevî ve sonra Abbasî akınlarıyla azalmaya başladığı sırada Hazar Hakanlığı buraları fethedip Peçenek oymaklarını bölgeye yerleştirmeye çalışmışsa da bu devre oldukça kısa sürmüştür (Age, 1990:145, Akagün,1980:22). 923’te Haldia Theması (Eyaleti) Valisi Bardas, Bizans’a başkaldırmış ve yüzyıl sonuna değin Bizans İmparatorunu uğraştırmıştır. Yöre Bizans-Abbasî-Gürcü-Ermeni çekişmesine sahne olurken bu kez Oğuz Türkleri (Selçuklular) ortaya çıktılar.
[1]
Kelkit Nehri de aynı şekilde Vavuk Dağlarından doğmaktadır.
[2]
Proto / Ön Sümerler olarak da bilinmektedirler (Albayrak, 2003:40)
[3]
Khaldia ya da Haldiya tabiri uzun zaman yöre için kullanılmış olup günümüzde de Kalde isimli tur şirketlerine rast gelinmektedir.
[4]
1902 yılına ait Trabzon Salnamesi’nde “Buralarca Halt tabir olunan Gümüşhane köyleri halkı” şeklinde bir ifade kullanılmıştır (Tozlu, 1998:7)
[5]
Khalibia tabiri XIII ve XIV. yüzyıllarda dahi Ordu yöresi için kullanıla gelmiştir.
[6]
Mahmut Goloğlu Pontus Krallığı’nı Anadolu’nun ilk millî devleti sayar (2000:16). Armaları da ay - yıldızdır (Albayrak, 2003:66)
Ana Sayfa|
Hakkımda|
Kitaplarım|
Alternatif Eksenler|
Harşit Çepnileri|
Fotoğraf Galerisi|
Ziyaretçi Defteri|
İletişim|
Tasarım & Hosting
Atak Domain